‘Türkçe’ Kategorisi için Arşiv

Bazen oluyor. Yok, aslında sık sık oluyor ama, ilk önce aklıma bazen kelimesinin gelmesi de zaten olanla alakalı. Söyleyecek, yazacak bir şeyin olup da bundan imtina etmekten bahsediyorum. Çekinmek, üşenmek. Ama çoğu zaman cesaret edememek. En çok da anlamsız bulmak. Neden paylaşayım? Heyhat, zihninde buruşturup unutmayı umarak, ama asla boşaltmayacağın o çöp sepetine fırlatmak istediğin fikir kırıntısı bir de zaten paylaşmakla ilgili olunca iş komik oluyor. Acı, dalgacı, çin işkencesi gibi devamlı aynı yerden insanı dürten gıcık, kalın, etli bir parmak misali bir komik.

Zaten okuyup, dinleyecek olan üç, beş yakın arkadaşın ucuz pop-psikolojik tahlillerinden kaçınma çabası mı? (daha…)

İş dönüp dolaşıp sanki ODTÜ’ye dayandı, belki daha önce de olduğu gibi. Ama işin buraya gelip dayanması, gelip dayanacağı yerin ODTÜ olmasıyla da alakalı değil mi? İşin bu hale gelmesinin nedeni bir bakıma zaten ODTÜ’nün ODTÜ olması, işin en baştan buraya gelmesini önleyememesi, hatta buna neden olması değil mi? (daha…)

Olimpiyatlar: Bir ülkeye ait sporcuların (ya da o ülkeye para ve diğer yollarla devşirilmiş olsa da o ülkenin bayrağını taşıyan formaları giyen sporcuların) başka ülkelere ait sporcularla dostluk, kardeşlik, barış duyguları içerisinde, ama birçok çok uluslu firmanın sponsorluğu ve tanıtımı eşliğinde kıyasıya rekabet edip diğerlerini yenip, geçip, ezip podyuma ve podyumun bir üst basamağına çıkarak kendi ülke bayraklarını diğerlerinin üzerinde yükseltmesi ve kendi marşını zorla dinletmesi organizasyonu. Sonunda da özet olarak hangi ülkelerin daha çok madalya kazandığı ve diğerlerini daha çok yendiğinin hatırlanıldığı köklü bir gelenek.

Her şey nasıl oldu da denk getirdiysem Türk Havayolları uçağına tam olimpiyatlar döneminde bilet almamla başladı. (daha…)

Dünyada sinirleri zıplatan çok fazla yerleşmiş kavram var, bunlardan biri de ‘demokrasinin beşiği’ (ki karşılaştırmalı olarak maalesef, gerçekten öyle olabilir) İngiltere’deki kraliyet ailesidir. Daha doğrusu her türlü kraliyet, asalet algısı, dünyanın neresinde olursa olsun aynı şekilde sinir bozucudur. İngiltere, ve hani eski sömürgeleri, kolonilerindeki etkisi yetmezmiş ki tüm dünya da, hala bu kraliyet ailesi haberleriyle abuk sabuk (başka türlüsü mümkün değil) ilgilenir.

Geçen gün Cüneyt Özdemir’in programında V.Murat’ın torunu Kenize Murad’ı görünce de yine bu kraliyet düşmanlığım geldi aklıma. Resmi asalet hayatını çoktan geride bırakmış teyzenin samimi olmamasının nedeni acaba sadece benim önyargılarımdan mı kaynaklanıyor diyerek internetteki yorumlara da bir bakayım dediğimde gördüğüm, ve birbirlerinden bağımsız olarak tekrarlanmadan değil aynı şekilde düşünmeden kaynaklı olarak, en sık yapılan yorum: “Asalet başka bir şey” ve “Sultan torunu olduğu belli oluyor.” (daha…)

Sevgi pıtırcığı bir insan değilim. Ama genel olarak insan seviyorum. Bu ne garip bir cümle demeyin. Kısaca insanı milletinden dolayı, güzelliğinden dolayı, zenginliğinden dolayı, ‘yaradandan’ ötürü sevenlerden değilim. İnsanı ‘insan’ olduğu için, ‘insan’ gibi davrandığı zaman sevenlerden de değilim. Sadece genel olarak insan denen bu varlığı seviyorum.

Ama ben de insanım, ben de milletler, o milletlerden gelenler arasında ayrım yapıyorum, önyargıyla yaklaşıyorum. Yine de bir şekilde hepsini seviyorum. Kimini tanıdıkça daha çok seviyorum. Bir Yunan’ı, Çinli’yi, İtalyan’ı, Yeni Zelendalı’yı, İranlı’yı tanıdıkça daha fazla sevdim. Aralarında yaşarken beni çıldırtan ve uzun bir süre görmek istemediğimi bana seli olarak beyan ettiren Hintlileri bile sevdim. Onların kimi zaman beni – neredeyse tıpkı bir Türk olmaktan dolayı Türklüğe ettiğim isyandaki şiddette – kendi baskıcı toplumlarına isyan ettirmelerine rağmen, bütün dünyaya örnek olacak nefretsizlikleri, affedicilikleri, mutlu olabilmenin bu kadar kolay gelmesiyle sevdim. Onlarcası hala arkadaşım.

Ama bir Kürtler var ki… (daha…)