Mesajlar Etiketlendi ‘PKK’

Sevgi pıtırcığı bir insan değilim. Ama genel olarak insan seviyorum. Bu ne garip bir cümle demeyin. Kısaca insanı milletinden dolayı, güzelliğinden dolayı, zenginliğinden dolayı, ‘yaradandan’ ötürü sevenlerden değilim. İnsanı ‘insan’ olduğu için, ‘insan’ gibi davrandığı zaman sevenlerden de değilim. Sadece genel olarak insan denen bu varlığı seviyorum.

Ama ben de insanım, ben de milletler, o milletlerden gelenler arasında ayrım yapıyorum, önyargıyla yaklaşıyorum. Yine de bir şekilde hepsini seviyorum. Kimini tanıdıkça daha çok seviyorum. Bir Yunan’ı, Çinli’yi, İtalyan’ı, Yeni Zelendalı’yı, İranlı’yı tanıdıkça daha fazla sevdim. Aralarında yaşarken beni çıldırtan ve uzun bir süre görmek istemediğimi bana seli olarak beyan ettiren Hintlileri bile sevdim. Onların kimi zaman beni – neredeyse tıpkı bir Türk olmaktan dolayı Türklüğe ettiğim isyandaki şiddette – kendi baskıcı toplumlarına isyan ettirmelerine rağmen, bütün dünyaya örnek olacak nefretsizlikleri, affedicilikleri, mutlu olabilmenin bu kadar kolay gelmesiyle sevdim. Onlarcası hala arkadaşım.

Ama bir Kürtler var ki… (daha…)

PKK bitiriliyor… bitti… bu sene bitecek… bu sene bitmese en geç gelecek sene bitecek… sona geldi… köşeye sıkıştı… bu sefer…

Her gün yüzlerce değişik ses televizyonlardan, gazetelerden öyle bir fısıldıyor ki, bağırsalar insanın bu kadar dikkatini çekmez. Eh, artık yüzlerce insan buna inanınca PKK bitmediyse de bitmiş kadar oldu.

Buna sevinmek lazım değil mi? Öyle ya, yıllardır on binlerce insanın ölümüne yol açan (tabii bu ölümlerin tamamının PKK’nın günah hanesine mi yazılıp yazılmayacağı sizin bakış açınıza bağlı) bir terör örgütünden bahsediyoruz.

PKK öyle ya da böyle, niye ortaya çıktı (bu kısmı da istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz ama sonunda ilgili olduğu, bir bakıma imgesel olarak bağlı olduğu kısmı inkar etmek oldukça zor)? Kürt sorunu.

PKK bitince Kürt sorunu ne olacak?

Bırak Kürt sorununu Kürtlere ne olacak? (daha…)

Medyayı anlamaya çalışanlar uzun bir süre (soğuk savaş döneminde dönüp geriye baktıklarında, soğuk savaşın son döneminde ve çok sonrasında bile) bu konuyu Noam Chomsky ve Edward S. Herman’ın bir nevi klasik sayılan Manufacturing Consent (1988) (türkçeye direkt olarak Medya Halka Nasıl Evet Dedirtir diye çevrilmiş) kitabındaki fikirlere yüz çevirdi. Aslında bunlar artık o kadar bilinir hale geldi ki günümüz ortalama dikkatli okurları da “Propoganda Modeli” olarak adlandırılan bu model içerisindeki öğelerle analizlerini yapmaya devam etmekteler. Bu model medyanın hükümetten nasıl etkilendiğini açıklamada kullanılır. Hala geçerli olanları: (daha…)

PKK, terör sorunu ile Kürt sorunu aynı değildir.

Kürt sorunu, sorun olduğu kadar haksızlıktır, anti-demokratikliktir ve insaniyet-hakkaniyet eksikliğidir.

PKK sorunu Kürt sorununa bağlıdır, bundan etkilenir, ama Kürt sorununun çözülmesiyle ortadan kalkmayacaktır. Ancak bu Kürt sorununun çözülmemesi gerektiği anlamına gelmez. Ve Kürt sorununu çözmek PKK, terör sorununu çözmeyecekse bile buna büyük bir darbe vuracaktır.

Bugün PKK ortadan kaldırılsa, terör bitse de Kürt sorunu sorun olmaya devam edecektir. Ve daha öncekinden daha az bir sorun olmayacaktır. Bu aradaki farkı fark edemiyorsan birilerine senin adına haksızlık yapıldığı konusunu atlıyor olabilirsin.

PKK yurt dışındaki bazı ülkelerin ve çıkar noktalarının ve örgüt içinde bu durumdan para, güç kazanan bazı insanlar yüzünden devam ediyor olabilir ama asıl etkinliği ve var olmasını sağlayan Kürt sorunudur. Suçu bu üç noktaya atsak ve bu üç noktayı kurutsak da PKK yine var olabilir. Zaten senin bu üç gerçeği değiştirme şansın yoktur, o yüzden değiştiremeyeceğin şeylere ancak kızabilirsin ve suçlayabilirsin. Ama daha önemlisi, PKK bu nedenlerle bile hareket ediyor olsa dahi hareketlerinin anlamını, insana düşündürttüklerini değiştiremezsin. PKK her asker öldürdüğünde, eğer hala daha başka bir Kürt’ün sorunu devam ediyorsa, bu ikisinin aynı açıda, konuda, düzlemde görülmesini önleyemezsin. İkisi birbirinden bağımsız bile olsa. Oysa sen Kürt sorununu düzeltmek, iyileştirmek için kızmaktan ve suçlamaktan fazlasını yapabilirsin.

PKK’nın son otuz yıldaki eylemlerinin Kürt sorununun daha açık bir şekilde konuşulmasına, tartışılmasına yol açmış olduğunu katılabilirsin ya da katılmayabilirsin. Burada asıl sorun bu iki seçeneğin ortaya çıkmasında senin ve devletinin, sadece sen halkı olduğu için var olabilen devletinin, hatası olmasıdır. Eğer Kürt sorunu olmasa veya daha öncesinde konuşuluyor olsaydı bu seçenekler en baştan ortaya çıkmazdı. Eğer PKK terörünün azaldığı dönemlerde bu sorunu konuşma, tartışma artmış olsa bu seçeneklerin kabul edilebilirliği de azalırdı.

Eğer sen insanların ölmesi suçunu sadece başkalarının üzerine atarsan insanlar ölür. Çünkü birisi birisini öldürüyorsa bir kişiyi daha öldürebilir. Sen de onu öldürebilirsin. Ve sen de, ama devlet eliyle ama attığın oyla ama söylediğin düşünceyle, bir kişiyi öldürebiliyorsan devamında bir kişiyi daha öldürebilirsin. Yıllarca birilerini öldüren birçok insan öldüğüne göre ve hala daha birileri birilerini öldürdüğüne göre, demek ki birileri birilerini öldürse de her daim birilerini öldürecek birileri bulunabiliyor. O yüzden birilerinin birilerini öldürmesiyle birilerinin birilerini öldürmesini durdurabileceğini düşünme.

Eğer sen son otuz yıldır yaptıklarını, düşündüklerini, söylediklerini yapmaya, düşünmeye, söylemeye devam ediyorsan; ve eğer şans-üstün olma eseri otuz yıl önce çok ilerici bir düşünce içinde değildiysen, yanlış yapıyorsundur.  Çünkü otuz yıldır insanlar ölürken de sen bunları yapıyor, düşünüyor ve söylüyordun.

Eğer sen otuz yıldır yapılanları, düşünülenleri, söylenenleri aynı şekilde yapmaya, düşünmeye, söylemeye devam edenlere evde, sokakta, internette, telefonda, politikada, hayatta karşı çıkmıyorsan, neden karşı çıktığını söylemiyorsan, sen savaşmıyorsan… bazı gençler senin yerine savaşır ve ölür.

Ve sen bundan etkilenmezsen, bunu umursamazsan da senin insanlığın ölür.

Başın sağolsun.

Terörün birçok tanımı var; kimi yapılış şeklinden yola çıkıyor, kimi amacından… Bu nedenle de içinden çıkması zor bir hale gelebiliyor. Ama terörü tartışmak yerine terörist kimdir sorusuna yanıt vermeye çalışınca, benim için, iş biraz daha belirginleşiyor: Terörist; masum, savaşın direkt olarak içinde yer almayan ve kendisini savunmayan insanları öldürendir.

O yüzden PKK bir terör örgütü mü diye tartışmak yerine, PKK içinde terörist var mı diye sorulduğunda bu konuya verilecek cevap çok daha güçlü, karşı çıkılması çok daha zor: PKK’nın içinde teröristler var. Ve önümüzdeki süreçte Kürtlere yapılmış olan haksızlıklar düzeltilmeye çalışılır, onların özgürlüğü ve hakları geliştirilir, kimliklerini yaşayabilmeleri için demokratik adımlar atılırken; aynı anda yapılması ve çözülmesi gereken bir sorun da bu teröristlere ne olacağıdır. En çok Abdullah Öcalan isminde simgeleşse de masum insanların ölümüne yol açan bu insanların geleceğine ne olacak?

Ama burada duralım.

PKK içinde bazı teröristlerin olduğunun kesinliği kadar açık olan bir başka gerçek de 90lı yıllara, belki sonlarına kadar, belki hala kendilerinin varlığı kabul edilmeyen bir ırk, bir millet, bir topluluğun olduğu. Kürt olduğunuzu düşünün, ya da Kürtseniz öyle düşünün. Bir ülkede yaşıyorsunuz. O ülkenin vatandaşısınız. Dedenizden, anneannenizden, atalarınızdan gelen kültürü açıkça yaşıyamıyorsunuz. Okulda, işyerinde, ‘kamusal alanda’ böyle olduğunuzu kabul edemiyorsunuz. Dilinizi konuşamıyorsunuz, belki zaten bilmiyorsunuz – çünkü öğrenecek bir ortam bulamıyorsunuz. Belki önemi yok diyerek ben Kürt kökenli bir Türk’üm, ben zaten Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım, ya da hatta ben Türk’üm diyerek kendinizi bu çıkmazdan kurtarmak istiyorsunuz, bu da olmuyor. İster ailenizden dolayı, ister tipinizden dolayı, ister isminizden dolayı, ister şivenizden dolayı, ister doğum yerinizden dolayı illa ki Kürt olduğunuzda diretiyorlar. Bu diretme ile karşınızda her an sizi toplumsal ya da fiziksel bir lince uğratmaya hazır insanların arasında yaşıyorsunuz. Kaçmak isteseniz de kaçamıyorsunuz. Kürtsünüz. Kendinizi böyle tanımlamasanız, başkaları böyle tanımlıyor. Ama daha önemlisi siz busunuz ve nihayetinde siz de kendinizi böyle tanımlıyorsunuz. Böyle tanımlamak istiyorsunuz, ‘gerçeği’ yaşamak istiyorsun. Özgürce yaşamak istiyorsunuz.

Ama buna imkan yok.

Bir Kürt olarak adın, varlığın önce kabul edilmiyor. Aklının alamayacağı dolaylı yollarla kimliğini yaşamanı, kim olduğunu, varlığının en temelini sınırlandırıyorlar. Sonra, daha sonra, adın bir hakarete dönüşüyor. Birisi medeni davranmadığı zaman aynı ülkenin vatandaşı olduğun insanlar birbirlerine “Kürt müsün” diye sorarak aşağılamaya çalışıyorlar. Birisinin bir hakkı olmadığını ya da haksız olduğunu düşündüklerinde “Kürt!” diye haykırıyorlar. Daha sonra, kim olduğundan, geçmişinden bahsetmen gereken her anda; adında, tipinde, doğum yerinde, terörist olarak damgalanmakla karşı karşıya kalmak zorunda kalıyorsun. Bundan da kaçışın yok. Sadece sen – sen olduğun için nefret edilebilir birisin.

Asıl soru?

Sen Kürtsün ve bütün bunlarla karşı karşıyasın. Ve birileri senin için savaşıyor. Değil mi? Sonradan bir rant organizasyonuna dönüşmüş olduğunu düşünebilirsin, masum insanları öldürerek haksızlık yaptıklarını düşünebilirsin… Ama şu soruyla karşılaşınca ne yapacaksın: Eğer PKK olmasa benim, ben Kürt’ün sorunu bu ülkede konuşulur hale gelecek miydi? Kürt sorunu denecek miydi, Kürtlerin, milyonların varlığı kabul edilecek miydi, siyasi parti kurabilecek miydim, belediye başkanlıkları alabilecek, gizliden gizliye de olsa dilimi yaymak, kültürümü yaşamak için bir yaşam alanı yaratabilecek miydim? Kim olduğunu unutan çocuklarım, torunlarım böyle bir ‘gerçeğin’ var olduğunun farkına varacak mıydı, yoksa her şey unutulup gidecek miydi?

Hem Kürtlere hem Türklere sorarım…

Ve şimdi bu sorun artık çok daha açıkça konuşulmaya başlandı. Halkın karşısında olmayan, ‘gerçek’ kaset kayıtlarında MİT’in ve PKK’nın nasıl konulduğunu duyuyor ve çözüme doğru gidildiğini hissediyorsun. Hayat Güneydoğu’da daha normalleşmiş, Kürtlerin hakları ve varlıklarıyla ilgili devlet eliyle birkaç adım atılmış. Herkesin dilinde bir çözüm lafı, savaşı sonlandırma, terörü bitirme… Samimi ya da değil.

Ama burada da duralım.

Şimdi bir de Türk olduğunu düşün, ya da Kürt olarak düşün, kısaca insan olarak düşün: Peki bunca terörist; masumları, savaşmayanları öldüren insanlara ne olacak? Onlar affedilebilecek mi? Sadece niyetsiz zaiyat mı o insanlar? Bir kısmı öyleyse, hepsi öyle miydi? Hepsinin ölümünün suçlusu PKK olmasa da bir de böyle düşün.

Şimdi Kürtlerin vicdanen karşılaştıkları, karşılaşacakları sorun buna doğru gidiyor, evet Türkler ve Türkiye Devleti Kürtlerin haklarını ve gerçeklerini tanıma yolunda ilerliyor ama bu teröristleri cezalandırmadan bunu yapabilir mi?

Ve her Kürt şunu sormayacak mı: Eğer bu insanlar, terörist dahi olsalar, var olmasalardı, benim için savaşmasalardı benim varlığım bugün hala daha tehlike altında, adım bir hakeret, hayatım bir gerçeğin gölgesinde yaşanan bir yalan olmayacak mıydı?

Abdullah Öcalan ve diğer teröristlerin, terörist olduğunu düşünse bile, hangi vicdan kendi varlığı için savaşanları geride bırakacak? Ve bunu yaparsa ileride kendiyle nasıl hesaplaşacak?

PKKlı teröristlerin dağdan bir şekilde indirilebilir, yakalanabilir, öldürülebilir, ama ondan sonra ne olacak?

Her Türk’ün en büyük korkusu, Kürtlerin varlığını kabul etmekten de daha yaygın ve korkutucu olan, tam da bu değil mi: PKK’nın bir terör örgütü halinden çıkması ve bir direniş örgütü olarak kabul görmesi. Özünde, çoğunda böyle olsa bile. Ölenlerin anısının anlamsızlaşması. İnsanları öldüren bir örgütün demokrasi ve özgürlük için savaştığı söylenerek haklılaştırılması, yüceltilmesi, tarihe adil bir not olarak düşmesi. Gerçekten yanındaki terör notuyla birlikte böyle düşmesi gerekiyorsa bile.

Ve soru şu: Evet PKK içinde teröristlerin olduğu bir örgüt ve evet PKK aynı zamanda Türkiye’de Kürt varlığının tanınması, en azından konuşulabilmesi için savaştı. Bu durumda PKK ne, PKKlılar kim?

Ve Kürtler kendileri için savaşanları bırakmadan, Türkler de masum insanlarını, kardeşlerini, çocuklarını öldürenlerin haklarını, adaletlerini bulduklarını görmeden nasıl yola devam edecekler?

Elbette ben Kürtlerin nasıl düşündüğünü bilmiyorum. Elbette tüm Kürtler aynı düşünmez. Ama bu sorular yine de ‘gerçek’ değil mi? Hem Kürtler hem Türkler için bu sorular ortada değil mi, ve her geçen gün daha da yaklaşmıyor mu?

Herkesin kendisine bunu sorması gerekmez mi?

Ve evet Türkler ve Türkiye Devleti, ‘büyüklük’ yapıp, Kürtlerin hakkını PKKlı teröristlerin sonuna endekslemese ve sadece doğru olduğu için bu uğurda çabalasa ve elinden geleni yapsa…yine, eninde sonunda aynı sorulara dönmeyecek miyiz? Geçmişteki hatalardan, PKK ortaya çıkmadan önce Kürtler hakkında konuşmadığımız için Kürtlere kendileri hakkında konuşmak için demokratik bir ortam sağlamadığımız için kaynaklanan bu hatadan, artık geri dönüş var mı?

Kürtler ve Türkler, vicdanlarıyla hesaplaşmadan tam anlamıyla özgür olabilecekler mi?