‘Politika’ Kategorisi için Arşiv

İş dönüp dolaşıp sanki ODTÜ’ye dayandı, belki daha önce de olduğu gibi. Ama işin buraya gelip dayanması, gelip dayanacağı yerin ODTÜ olmasıyla da alakalı değil mi? İşin bu hale gelmesinin nedeni bir bakıma zaten ODTÜ’nün ODTÜ olması, işin en baştan buraya gelmesini önleyememesi, hatta buna neden olması değil mi? (daha…)

Dünyada sinirleri zıplatan çok fazla yerleşmiş kavram var, bunlardan biri de ‘demokrasinin beşiği’ (ki karşılaştırmalı olarak maalesef, gerçekten öyle olabilir) İngiltere’deki kraliyet ailesidir. Daha doğrusu her türlü kraliyet, asalet algısı, dünyanın neresinde olursa olsun aynı şekilde sinir bozucudur. İngiltere, ve hani eski sömürgeleri, kolonilerindeki etkisi yetmezmiş ki tüm dünya da, hala bu kraliyet ailesi haberleriyle abuk sabuk (başka türlüsü mümkün değil) ilgilenir.

Geçen gün Cüneyt Özdemir’in programında V.Murat’ın torunu Kenize Murad’ı görünce de yine bu kraliyet düşmanlığım geldi aklıma. Resmi asalet hayatını çoktan geride bırakmış teyzenin samimi olmamasının nedeni acaba sadece benim önyargılarımdan mı kaynaklanıyor diyerek internetteki yorumlara da bir bakayım dediğimde gördüğüm, ve birbirlerinden bağımsız olarak tekrarlanmadan değil aynı şekilde düşünmeden kaynaklı olarak, en sık yapılan yorum: “Asalet başka bir şey” ve “Sultan torunu olduğu belli oluyor.” (daha…)

Sevgi pıtırcığı bir insan değilim. Ama genel olarak insan seviyorum. Bu ne garip bir cümle demeyin. Kısaca insanı milletinden dolayı, güzelliğinden dolayı, zenginliğinden dolayı, ‘yaradandan’ ötürü sevenlerden değilim. İnsanı ‘insan’ olduğu için, ‘insan’ gibi davrandığı zaman sevenlerden de değilim. Sadece genel olarak insan denen bu varlığı seviyorum.

Ama ben de insanım, ben de milletler, o milletlerden gelenler arasında ayrım yapıyorum, önyargıyla yaklaşıyorum. Yine de bir şekilde hepsini seviyorum. Kimini tanıdıkça daha çok seviyorum. Bir Yunan’ı, Çinli’yi, İtalyan’ı, Yeni Zelendalı’yı, İranlı’yı tanıdıkça daha fazla sevdim. Aralarında yaşarken beni çıldırtan ve uzun bir süre görmek istemediğimi bana seli olarak beyan ettiren Hintlileri bile sevdim. Onların kimi zaman beni – neredeyse tıpkı bir Türk olmaktan dolayı Türklüğe ettiğim isyandaki şiddette – kendi baskıcı toplumlarına isyan ettirmelerine rağmen, bütün dünyaya örnek olacak nefretsizlikleri, affedicilikleri, mutlu olabilmenin bu kadar kolay gelmesiyle sevdim. Onlarcası hala arkadaşım.

Ama bir Kürtler var ki… (daha…)

PKK bitiriliyor… bitti… bu sene bitecek… bu sene bitmese en geç gelecek sene bitecek… sona geldi… köşeye sıkıştı… bu sefer…

Her gün yüzlerce değişik ses televizyonlardan, gazetelerden öyle bir fısıldıyor ki, bağırsalar insanın bu kadar dikkatini çekmez. Eh, artık yüzlerce insan buna inanınca PKK bitmediyse de bitmiş kadar oldu.

Buna sevinmek lazım değil mi? Öyle ya, yıllardır on binlerce insanın ölümüne yol açan (tabii bu ölümlerin tamamının PKK’nın günah hanesine mi yazılıp yazılmayacağı sizin bakış açınıza bağlı) bir terör örgütünden bahsediyoruz.

PKK öyle ya da böyle, niye ortaya çıktı (bu kısmı da istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz ama sonunda ilgili olduğu, bir bakıma imgesel olarak bağlı olduğu kısmı inkar etmek oldukça zor)? Kürt sorunu.

PKK bitince Kürt sorunu ne olacak?

Bırak Kürt sorununu Kürtlere ne olacak? (daha…)

İstisnasız hepimizin hissedarı olduğumuz, tabii aslında pek bir alakamızın olmadığı ve sözümüzün geçmediği bir şirket var. Ben buna DİN A.Ş diyorum. Siz isterseniz Diyanet İşleri Başkanlığı diyebilirsiniz.

Aslında vergi veren her vatandaş Türkiye’de genel olarak DEVLET A.Ş’nin hissedarı sayılmalı, dolayısıyla bu konu da incelenmeli, ama gelin bu seferlik sadece DİN A.Ş’ye bakalım.

Bu şirketteki hissenizi merak mı ediyorsunuz? Gelin hesaplayım. (daha…)