Politika yapmayan birisi olarak politikayla ilgili bir görüş bildirdiğimde bile bana nasıl politika yaptırılmıyor, anlatayım. Ama daha önemlisi Türkiye’de politikanın, ama daha önemlisi gençlerin – o çok apolitik olmakla nitelenen gençlerin – neden politika yapamadığına dair belki bir fikir ortaya atmayı deneyeyim.
Öncelikle çok basit bir gerçek tespitiyle başlayalım. Her politik fikir uygulanmak için değildir. Politika bir ülkenin, daha doğrusu devletin, nasıl yönetileceği ve bunu hangi yolla yapacağının düzenlenmesidir. O devleti yöneten, ama aynı zamanda demokratik, parlementer toplumda olmamızdan ileri gelen bir şekilde o devlet tarafından yönetilen herkesin politik fikirlerinin çarpışması, entegre olması ve bir noktada uzlaşması ile ortaya çıkar.
Politik olmak da bilfiil politika yapmaktan farklıdır. Politik olmak devletin nasıl yöneticiliğiyle ilgili fikir belirtmeyi içerir.
Politik olmaya ilk darbe de burada gelir. Politik fikriniz hemen birebir bir politika önerisi olması gerekirmiş gibi davranılır. Tartışılmaz, karşı tez sunulmaz, nerelerde eksik kaldığı açıklanmaz ama sadece neden çalışmayacağı işlenir. Bu aslında Türkiye’de ortaya atılan çoğu fikir ya da ortaya çıkarılan her türlü yenilikle ilgili böyledir ama politikada daha kanıksanmıştır.
En önemlisi ve en sık rastlananı politik fikrinizi günün politik yapısı üzerine bina etmeniz beklentisidir. Kısaca sizin politik fikrinizi doğrular, ahlak, adalet veya prensipler üzerine inşa etmeniz mümkün değildir. ‘İdealist’ olmakla ‘suçlanırsınız’. Bu iki kelime de tırnak içine giriyorsa nedeni özündeki anlamlarında kullanılmalarına rağmen absürt bir biçim almalarıdır. Politik olmaya çalışan birisine idealist olduğunu söyleyerek yanlış yaptığını söylemek ne demektir?
Ama aslında öyle denilmek istenmiyor diyenler olacaktır. Denen gerçekçi olmaması, uygulanabilir olmaması. Çok garip. Uygulamayı iyileştirmek için, yani daha iyiye gitmek için mümkün olan en iyiyi, en ideali belirleyip yönümüzü buna çevirmemiz ve ondan sonra uygulanabilecek olanı bulup ona göre hareket etmemiz gerekmez mi? İyiyi bilmeden, iyiye gitmenin bir yolu var mıdır?
Zaten uygulanan ile ilk aşamada hemen uygulanabilir olanı yaparak ne kadar yol kat edilebilir?
Genellikle bu itiraz şeklinin bir devamı da şudur; bu yapılamaz. Yapılabilir olup olmamasıyla ilgilenmesi beklenmeyen ve politik olan ama politika yapmayan iki kişinin konuşmasında yapılabilirliğin tartışılmasının amacı nedir? Bu iki kişi yapılabilirlik konusunda ne kadar bilgiye sahiptir? Ama daha önemlisi neden ikisi zamanlarını politik doğruya ulaşmak için tartışmak yerine politikaların uygulanabilirliğinin tartışmasında boğulmaktadır?
Aynı mantıkla çok sık sarf edilen bir başka söz de ‘Halkın buna hazır olmamasıdır.’ İlginç, halktan birisi bu fikri ortaya atıyor. Anlaşılan o ki senin bu politik fikre yine halktan birisi olarak önemli bir itirazın yok; ama bu konuşmayı ilerletmek amacıyla tartışmak yerine çok büyük bir insan kesiminin neye hazır olup olmadığı hakkında yorum yaparak, ya da fikrin önemini bu açıdan değerlendirerek zamanını geçirmeyi tercih ediyorsun.
Eğer sen, halktan birisi, ve fikri ortaya atan, yine halktan birisi, bu fikri tartışıp, sahiplenip, desteklerse; ve bunu halktan başkalarıyla konuşursa… Yani bir halkın bir politik fikre hazır hale gelmesinin başka bir yolu var mıdır?
Her zaman çok önemli olduğu vurgulanan ve Türkiye’nin en önemli sorunu cevaplanırken ilk heyecan anıyla gündemdeki madde (artık terör, ekonomi, o anda her neyse) es geçilebilirse genelde aslen ilk cevap olan eğitim ne içindir? Eğitimle insanları doğultan sahip oldukları zeka seviyesinin çok da yukarılarına taşımak mümkün olmadığına, ve eğitimle bir büyülü dokunuşla bütün bu insanların kendi kendilerine en doğru politik fikre aynı anda, ortak bir şekilde varması beklenemeyeceğine göre; eğitimin bir bakıma asıl amacı kişiye görüşlerin, düşüncelerin, bilgilerin aktarılması değil midir? Ve politika söz konusu olduğunda en doğruyu, en ideali nedeniyle birlikte tartışmak, ama en önemlisi bu en doğruyu bulana kadar tartışmak asıl eğitim değil midir?
Ve insanlar ancak idealist politikalar üzerinde, inat edilmeden yapılan tartışmaların sonucunda ilk anda uygulanabilirden daha ötede; daha iyiye, daha güzele yakın bir politikaya ‘hazır’ hale gelmez mi?
Bir de politik fikirler düşünülürken üretilen kavramlar için değeri açısından sorgulanması vardır. Yani bu ‘Türkiye’ için önemli, kendin için önemli, ailen için önemli, bu solcular için önemli, bu Kürtler için önemli diye uzayıp giden bir liste sunulur önünüze; arasından politikanıza bir neden seçmeniz beklenir. Çünkü politika kavramını tartışmanız bile çoğunlukla aynı yukarıda olduğu şekilde engellenir. Yani politika neden önemlidir bu da tartışılmaz. Kamplar önemlidir. Oysa politika kampların oyun kazanma alanı değildir, yani özünde değildir. Politika devletin nasıl yönetileceği, dolayısıyla o devlet altında yaşayan herkesin nasıl yaşayacağıdır. Bu yüzden politika o insanlar içindir. Hepsi içindir. Aynı anda, aynı konuda, hepsi içindir.
Özellikle de yeni nesillerin hayatın geri kalanında en politik hareket eden nesiller olduğunu düşününce bütün bu politika tartışamama açmazı biraz daha iğreti durmuyor mu? Herkes günde onlarca konuda kamuya açık bir şekilde taraf oluyor; en iyi oyuncu, en iyi takım, en iyi film, en iyi yazar, en iyi gazete, en komik stand-upçı, en iyi telefon, en iyi araba, en güzel model, en seksi şarkıcı…yetmiyor açıktan açığa bütün duruşlarını herkese ilan ediyor ben buraya giderim, bu insanlarla takılırım, bu gibi insanlarla böyle fotoğraf çektiririm, okulum budur, şehrim şudur, burada yaşarım, böyle giyinirim, bunu severim, şu anda üzgün hissediyorum, artık iyi hissediyorum, buna aşığım, onunla artık çıkmıyorum…24 saat, 7 gün yaptığı şekilde herkese en politik duruşunu sergilemeye hazır bu insanların, geleneksel anlamdaki politikadan uzak tutulmasına – sadece gelenekleşmiş ve kanıksanmış politik tartışmaların alışılmış ve yüzlerce kez dile getirilmiş politik taraflarından birini, bu tarafın önceki çizgisinden ayrılmasına hiç izin vermeden, tekrar etmesinden başka hiçbir şans bırakılmamasına aklınız eriyor mu? Bu işte bir anormallik sizin de gözünüze çarpmıyor mu?
Yine de en komiği, en acısı basit komplo teorileriyle veya pesimist ve realist olduğunu öne sürerken realizmden oldukça uzak olan karşı atak cümleleri vardır bir de politika tartışmanızı önleyen:
Bırak bu halktan adam olmaz…
Dış güçler (İsrail, Yahudiler, Avrupa, Amerika) ne isterse o olur, boşuna tartışma.
İdealist düşünceler bunlar genç, burası Türkiye burada öyle şeyler olmaz.
Kim güçlüyse, kim iktidardaysa onun dediği olur, sen ne söylesen boş.
Politika düşünmemeniz ve konuşmamanız ve tartışmamanız için ortaya atılan bütün bu nedenlere, metotlara bakınca ne düşünüyorsunuz? Sorun politik ya da apolitik olmaktan da öte basit bir alışkanlığın, basit ve bir İNANCIN iklimi ele geçirmiş olması değil mi? Yani rasyonel bir olayı; hayatınızın ve değer verdiğiniz insanların hayatının nasıl olacağıyla ilgili tartışmanızı önlemek için rasyonaliteye dayanmayan bu inançlara sığınılması biraz korkutucu, değil mi?
Hepiniz daha önce bir şekilde, bir yerde birilerine bu yapılamaz, buna halk hazır değil, keşke olsa ama olmaz demediniz mi? Birisini gerçekçi olmamakla eleştirmediniz mi? Konuşmayı orada kesmediniz mi, başka konularda sonuna kadar ateşli tartışmalar yapmak için konuyu değiştirmediniz mi?
Hepiniz bir ara, bir noktada nesildaşlarınızın veya başka insanların apolitik olduklarıyla ilgili, bunun kötü de olduğunu ima ederek, görüş bildirmediniz mi?
Yoksa bunu tek yapan ben miyim? Tabii bir de bana geçmişte (kim bilir belki de istisnai bir şekilde) bu sözleri söylemiş olanlar mı?
Yoksa bütün bunlar sadece farkına varmamızla düzeltilebilecek bir kötü alışkanlıklar yığını mı?