Mesajlar Etiketlendi ‘beyin-zihin’

Sorun: Kendiniz saçma, gereksiz, zekice yapılmayan, iyi planlanmamış, getirdikleriyle karşılaştırıldığından aşırı zahmetli, mantıksız, doğru ve ahlaki bulmadığınız, tercih etmediğiniz bazı işlerden kaçarken sırf arkadaşınız ya da sevdiğiniz için bu işleri yapmak zorunda kalmanız. Arkadaşınızı kendi düşünce şeklinizle bu işi yapmamaya ikna edememeniz.

Örnekler:

Kendiniz eşyalarınızı insan gibi kargoya verirken arkadaşınızın “Ya, İstanbul’a birlikte gidelim mi? Bu arada benim götürmem gereken eşyalarım vardı, üç büyük bavul, birini sen alırsın artık” gibi basit bir örnekten başlayabiliriz.

Siz faturaları internetten öderken arkadaşınız bilmediği ya da “ben o internete güvenmiyorum arkadaşçılığından” ya da “ya ben böyle alışkınım sorun değilciliğinden” bankaya gitmesi ve sizi de oraya sürüklemesi gibi birçok orta dereceli örnekle konuyu genişletebiliriz.

Sıkıcı arkadaşlarına ya da akrabalarına açık olamadığı ya da yalan söyleyemediği için sizi garip ve sıkıcı toplantılara sürüklemesinden ve “bir kere söz vermiş bulundum” gibi bahanelerinden bahsedebiliriz.

Ortak tanıdığınız bir insanla yüzleşemediği için bir yalanı yaşamaya devam etmesi ve sizi de bu yalanı yaşamaya zorlaması gibi bir örnek de dahil edebiliriz. Mesela kendi sevgilisine saçma bir şeyi yapmaması ya da söylememesini söyleyemediği  için sizden de “ya idare ediver” istemine girmesi.

Sevmediğiniz veya basitçe sıkıcı bulduğunuz bir insanı devamlı olarak size haber vermeden çağırması veya siz yanındayken çağırması ya da sizi onların yanına çaktırmadan sürüklemesini de örnekler arasına alabiliriz.

Kız arkadaşına sürpriz yapmak için ve on dakika yanında olmak için size 5 saatlik bir yolculuk yaptırmasını da absürt ve saçma örneklere ekleyebiliriz.

“Aslında benim işim değil ama şirketteki kimse yapmadığı için ben yapmak zorunda kalıyorum” deyip eve getirdiği işi yapabilmek için sizden yardım istemesi gibi bir örnek daha verebiliriz.

Mesela siz arabanızın ne kadar temiz olduğuyla o kadar ilgilenmezken onun inatla sizi 1 saatlik araba yıkama seanslarına sık sık sürüklemesi, hatta arabayı sık sık kendi yıkaması ve sizi de bu işleme katılmaya zorlaması gibi tercihe dayalı – ama pek de çevreci olmayan – bir işe sürüklemesi ile örnek çeşitlerini artırabiliriz.

Sırf bedava doğum günü keki için garsona yalan söyletmesi gibi örneklerle biraz daha ahlaki konulardan bahsedebiliriz.

Sizi beraber uyuşturucu kullanmaya teşvik etmesi kadar ekstrem örneklere götürebiliriz.

Eminim herkesin her bir değişik arkadaşıyla ilgili başkasının hiç düşünemeyeceği bu şekil ‘uğraşılarla’ karşılaşmışlığı vardır.

Asıl sorun bütün bunları bize de yaptırmaya zorlaması olduğu kadar, ayrıca bazı örneklerde başka bir sorunla ortak konu oluşturduğunu da görebiliyoruz; “arkadaşınızın, sevdiğinizin saçma sapan, akılsız işlerle kendini yıpratması, kendine zarar vermesi. İnatla bunu sürdürmesi.”

Olası Çözümler:

Not: Arkadaş yerine aile bireyi ya da sevdiğiniz biri kelimeleri gelebilir.

1)     Yapmayacağım demek. Genelde olayı arkadaşlığın zedelenmesine götürür. En iyi ihtimalle karşılıklı hissedilen sevgi ve güven derecesi azalır.

2)     Yapmayacağınızı ve nedenini açık açık söylemek, af dilemek – böyle bir şeye gerek olmadığını düşünseniz ya da düşünmeseniz bile. İlk yöntemden daha fazla arkadaşlığı koruduğu düşünülse de aynı sonuçlara yol açabilir. Nedenleriniz, arkadaşınızın gerekli bulduğu bir işi gereksiz bulacağından ve arkadaşınız da bunların anlamsız nedenler olduğunu düşünebileceğinden tamamen ters tepip beklenmeyen derecede şiddetli sonuçlar yaratma ihtimali de vardır.

3)     İnatla arkadaşınızı bu gereksiz işi yapmamaya ikna etmek ama her adımda yaparsa yine de onunla birlikte yapacağınızı vurgulamak. İki olası sonuç vardır. Birincisi başarısız olup yine işi yapmak zorunda kalırsınız. Arkadaşlık üzerinde kötü etkiler bırakma ihtimali yine de vardır. Gereksiz uzun tartışmalar sırasında farklı konularda yıpranmalar görünebilir. İkinci sonuçta da arkadaşınızın sizi yapmak istememekle ve “tamam istemiyorsan yapma (iç ses: biz de seni arkadaş bilirdik)” şeklinde suçlaması ve yargılamasıyla karşılaşmanız ihtimali de vardır. Sonucu söylemeye gerek yok.

4)     Yaparken devamlı şikayet etmek, sizden nefret edecek olsa da bir daha aynı işi yapmanızı isteme ihtimali azalacaktır. Yine arkadaşlık derecesinde zedelenme olacaktır. Bunu şikayetçi olmayan bir tavırla yapmak da denebilir ama daha az sevilmekten kaçmak zordur. Üstüne üstlük bir de sevimsiz bir pozisyona düşme ihtimaliniz vardır.

5)     Gereksiz işi yaptıktan sonra ve her şey bittikten sonra arkadaşınızla mantıklı bir konuşma yapmaya çalışarak bir daha bu işi yapmamaya ikna etmeye çalışmak. Arkadaşlık üzerinde en az etkisi olan ikna çeşidi budur. Tabii en başta söz konusu işi yapmak zorunda kalırsınız. Olayın ve arkadaşınızın ciddiyetine bağlı olarak tartışmanızın fayda getirip getirmeyeceği konusu vardır. Daha ciddi konularda daha başarılı olabilir ama daha ciddi bir işe bulaşmış olmak zorunda kalırsınız. Bankaya gitmek gibi basit konularda ise basitçe “ya bakarız” şeklinde biten, bitmek zorunda kalan tartışmalara şahit olabilirsiniz.

6)     Arkadaşınızı kandırmak, manipüle etmek, yalan söylemek. Başarı şansı sizin kabiliyetinize ve şartlara bağlıdır. Sonuçları da yine aynı konulara bağlı olarak kolayca işin içinden sıyrılmadan arkadaşlığın anında bitmesine kadar geniş bir skalada olabilir. Olayın etik ve ahlaki yanı yine size kalmıştır ama böyle bir yan olduğu da inkar edilemez.

7)     Yalvarmak, işi duygusallaştırmak. Kalıcı olmayan bazı başarılı sonuçlara yol açabilir. Ama arkadaşlıkta hoş olmayan bir iz bırakır. Geri dönüp sizin kişiliğinize zarar vermesi veya sonradan böyle bir harekette bulunduğunuz için pişmanlık duymanız gibi sonuçlar yaratabilir.

8)     Arkadaşlığı bitirmek. Bu diğer bazı çözümlerin son noktası olarak da ortaya çıkar. Aşırılığı yüzünden sadece duruma bağlı olarak bir çözüm olarak düşünülebilir. Ama bir çözüm olduğu da inkar edilemez.

9)     Pazarlık yapmak. Duruma uygunsa işin bir kısmını belli bir şekilde yapmak için ya da arkadaşınızın daha önce yapmak istemediği başka bir olayda geri adım atması için kullanılabilir. Aynı işin bir daha tekrarlanmaması için söz alma gibi varyasyonları da denenebilir. Arkadaşlığa aşırı çıkarsal yaklaşılması durumunda hoş olmayan sonuçlar yaratabilir. Ahlaki sorunlar ortaya çıkarabilir.

Sonuçları, mekanizması:

Eminim bunların dışında da çözüm şekilleri vardır. Özellikle özel arkadaşlıklara ve özel tipte durumlara göre değişik şekiller ortaya çıkabilir. Ama bunların bir karması ya da biraz değişik versiyonları olma ihtimalleri çoktur. Yukarıdaki bazı çözümlerin birbirine benzemesi de bu yüzdendir.

Neredeyse hiçbir çözümün kesin olmaması ve neredeyse hepsinin hoş olmayan sonuçlarla bitmesinin nedeni olayın kendisinin yani size mantıksız, saçma veya gereksiz gelen bir işe arkadaşınız tarafından zorlanmanız gibi çirkin bir neden vardır. Ama genel olarak ve de özellikle arkadaşlıkta “İsteyenin bir yüzü vermeyenin iki yüzü kara” şeklinde bir mantık hakim olduğu ve arkadaşlık anlayışında bireysellikten ve özgürlükten uzaklaşılması nedeniyle olayın bu kısmı gözden kaçar.

Ayrıca yüzleşmeye, açıklığa dayalı kurulmamış arkadaşlıkların bu tip testlerden geçmesi de ayrıca zordur.

Birçok insan bunun çözülmesi gereken bir sorun olarak görmez. Eğer ‘gerçekten’ arkadaşınsa katlanırsın gibi düşünceler geliştirebilirler.  O yüzden…

Neden Çözülmeye Çalışılmalı?

1)     Aynı şekilde düşünemediğiniz veya düşüncelerinizi paylaşarak ve tartışarak aynı noktaya, aynı sonuca varamadığınız arkadaşlarla arkadaş kalmanız başlı başına bir sorun değil midir? Bu sorunu hiç çözmeden ya da en azından çözmeye yeltenmeden gerçek bir arkadaşlığa ulaşmak mümkün müdür? İnsanlar elbette her zaman birbirlerinden farklı tercihler ve sonuçlara ulaşacaktır ama bunlara saygı duyamazlarsa, kısaca birbirlerine birey olarak saygı duymazlarsa nasıl arkadaş kalacaklar?

2)     Arkadaşınızın gerçekten iyiliğini düşünüyorsanız, doğru ve mantıklı bildiğiniz yoldan onun da yararlanmasını istersiniz, aksi takdirde onu gerçekten seviyor musunuzdur? Eğer arkadaşlarınızdan zekaları, bilgileriyle hayatınıza katkı yapmaları size garip gelmiyorsa aslında bunun da pek farklı bir yanı yoktur. Sizden katkı almaya kapalı bir insanın aslında size ne kadar güvendiği konusu da ayrıca tartışılmalıdır.

3)     Özellikle bazı örneklerde şöyle bir durum ortaya çıkmaktadır; çocuğunu döven aileye, eşini döven adama bu olayın kesinlikle yanlış olduğunu bildiğiniz halde sanki bir tercih meselesiymiş gibi sessiz kalmanız gibi. Özellikle bilimsel şekilde kanıtlanabilir olan, her türlü karşılaştırmayla daha avantajlı olan yolu tercih etmeyen arkadaşınızın hareketini sadece tercih meselesi ya da kendi hayatı gibi es geçtiğinizde aslen kendi inancınızı, insanlığınızı, aklınızı es geçmiş olmaz mısınız?

4)     Bazı durumlarda sadece inançları, alışkanlıkları, bilgisizliği nedeniyle arkadaşınızın zarar görmesine göz yummamanız gerekir.

5)     Dürüstlük, kendinizle barışıklık, özsaygı, prensipler nedeniyle; kısaca kendiniz için bazı noktalarda sağlam durmanız gerekir. Sırf arkadaşınız için kendinize zarar vermeniz doğru değildir.

6)    Arkadaşınız arkadaşlığınızın değerini onun isteklerine katlanmanızla ölçüyorsa böyle bir arkadaşlığı ister misiniz?

Başta nefret ettiğimiz, hoşumuza gitmeyen şeylerin ısrar ettikçe hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline gelmesi… Çocukken de böyleydi. Büyüyünce de değişmedi. Bir şeyde ısrar ettikçe ona alışıyor, onu sevmeye başlıyorum. Bu bir fikir de olabilir, bir yemek de bir kıyafet de bir kitap da, bir dizi bir insan bir şarkı da olabilir. Aynı metot hepsine işliyor.

Hani başarmak isteyip de tüm niyetiyle yola çıkıp da sonra yarım bıraktığımız bütün o işler var ya? Yeterince ısrar etsek hepsini başarırız herhalde. Kanıt olarak başardıklarımızı gösteriyorum. Tabii kimine ömrümüz, kimine fiziki veya mental olarak kapasitemiz yetmeyebilir – burada bir peri masalı yaratmaya çalışmıyorum.

Ama bunların içinde en etkilisi fikir olayı. Bir kenara yazıp aylar sonra dönüp baktığım yazılarım neden beni aylar öncesinde olduğundan daha fazla ikna ediyor acaba? Ya da ilk söylediğimde kafamda ‘üff amma salladım’ dediğim şeyleri ikinci defa söylediğimde kafam neden garip bir inanma hissiyle doluyor? Arkadaşlarımın sık sık tekrarladığı düşünceler eğer ilk günden karşı bir düşünce geliştirip ona tutunmadıysam neden her seferinde daha mantıklı geliyor?

Sadece karşı bir düşünce üretemediğim için olamaz herhalde bütün bunlar. Ya da sadece yeni düşünceler üretmeye, bulmaya, duymaya üşendiğim için.

Sadece bu değil ki ya duygular? Yeterince uzun süre nefret ediyormuş gibi davranınca nefret etmeye başlamak. Ya da bir şekilde daha önce sevmediğin birini veya bir şeyi sevmeye alışmak.

İnsan doğası bu kadar kolay yönlendirilebilir mi? Hem kafamızın alamayacağı kadar muhteşem varlıklar olduğumuz hem de en kıytırıktan müdahalede dağılacak kadar uyduruk mahluklar olduğumuzu biliyorum ama…

Ama yine de ilk harekete geçip telkin ile onu takip eden düşünceler sonunda mutlaka kazanır mı? Ya da en azından bir çıkış yolu olarak, bu düşüncelerin yerini yine telkin yoluyla daha güçlü düşüncelerin alması mümkün müdür?

Bu inandığım, insanların inandığı saçma sapan şeylere inanma nedenimizi biraz olsun açıklar mı?

En fikri sabitlerin farklı sesler duymadan yaşayanlar olması…

En fanatiklerin asla yalnız olmaması başka fanatiklerle takılması…

En inatçıların düşüncelerini kendine tekrarlamayı sevenlerden çıkması…

Yüzbinlerce insanın aynı yalanlara inanabilmesi… Milyonlarca insanın aynı şeyden nefret edebilmesi…

Bununla açıklanabilir mi?

Sadece bununla değil tabii ama… Belki. Dikkatli olmak lazım.

Notlar:

a)     Sırf kendimi sağlama almak için her duyduğum güçlü düşüncenin bir alternatifi de aynı anda üretilecek ya da bulunacak, ikisi bir arada anılacak

b)     İkinci veya üçüncü defa okunan, duyulan, görülen düşünceler kafanın bir kenarına not edilecek – telkin oluşma ihtimali araştırılacak

c)     Başkalarına bir düşünce aktarırken sonda yaptığım “ama tabii böyle böyle olursa… şöyle böyle de olabilir… şu şekilde düşünülürse…” alışkanlığına devam edilecek

d)     Kendi kendimin ve çevremdekilerin duygusal manipülasyonuna şimdilik devam edilecek (düşünceler serbest ama duygular şelale sloganından hareketle)

Sonuç olarak; elimdeki uyduruk beden, duygu ve zihinle elden gelenin en iyisi yapılmaya çalışılacak. İstisna olarak bunlarla birçok şeyi başarabileceğim konusunda kendime telkine devam edilecek.

Teslim olmak

Yayınlandı: Temmuz 18, 2011 / Hayat, İnsan ve Hayatı
Etiketler:, ,

Teslimiyet zamanla oluyor. Her gün teker teker, ufak ufak; kimisi beklenene teslim oluyor, kimisi işe-güce, kimisi kolaycılığa teslim oluyor, kimisi yalnızlık korkusuna, kimisi istediklerinin olmamasına ve çoğu da düşünmemeye teslim oluyor.

Teslim olmaz dediklerin savaşmayı bırakıyor. Bırak savaşmayı yaşamayı bırakan da çok. Sadece her istediğini elde edebilmek için istemediğini yapan çok, pek çok. Onun kabusu bu istediklerinden sadece kolayca alınabilecek olanlara ulaşabilecek olması. Çünkü ne yaparsa yapsın, ne fedakarlıkta bulunursa bulunsun ulaşamayacakları çok. O yüzden o da teslim oluyor.

Başına bir sürü şey geliyor. Anlamaya çalışıyor. Düşünüyor, düşünüyor… Bir sonuca ulaşamıyor. En rahat edeceği düşünceye koşuyor. Yani etrafındaki insanlar neyi düşünüyorsa, anne babası ne yapmışsa ona sığınıyor. Çaresizliğin çaresini akıp giden nehre atlamakta buluyor. Nehir akıyorsa doğrudur diyor. Nehir tepe aşağı gider, başta daha yükseğe çıkmak istediğini unutuyor.  Nefret mi etmesi gerekiyor, o da nefret ediyor. Nefret edemiyorsa da söylemini sahipleniyor. Sevmesi gerekiyorsa seviyor. Yapması gerekirse yapıyor.

Biri bir yanlış yapınca alkışlanıyorsa; alkışlayanların yanlış olduğunu unutuyor o da bir yanlış da ben yapmalıyım diye karar veriyor. Bir alkış da ben almalıyım. Doğru yaptığında yuhalanmışsa bir daha doğru yapmam tövbe diyor.

Her gün her yerde teslim oluyor. Çöpünü yere attığını gördüğü adama teslim oluyor önce, sonra gösterişli bir yerde yemek yemenin önemli olduğu sanrısına. Sonra da fark ediyor ki eğer orada yemek yediğini söylemezse bu teslimiyetin bir anlamı yok. Fotoğraflar çekiniyor. Ama bunları gerçek hayatta bir şeyler paylaşmadığı insanlar görünceye kadar bunlar ona bir şey ifade etmiyor. Birilerinin üzerine yorum yapabileceği, beğenebileceği fotoğraflar çekinebilmek için yeni arkadaşlıklar ediniyor, aylar öncesinden bilet alıyor ya da yurt dışına çıkıyor. Her şeyi daha iyi teslim olabilmek için yapıyor.

Korktuğu için teslim oluyor. Yalnızlıktan, dışlanmaktan, toplumun ona hazır olarak verdiklerini kaybetmekten korkuyor. Hazır gelmişin sadece üzerine bir şeyler inşa edilmek için olabileceğini görmüyor. Yetiniyor.

Utandığı için teslim oluyor. Birilerinin beğenmediği, onaylamadığı bir şeyler yaptığında utanması gerektiği öğretilmiş ona, unutmuyor. Bir yerlerde onun gibi düşünenler, onu o şekliyle beğenecek olan birileri olduğunu bilse… ama bilmiyor.

Tembellikten teslim oluyor. Takati kalmamış. Denemiş ama olmamış. Daha iyisinin olabileceğine inancını kaybetmiş. İçindeki gücü bulamıyor.

Düşünmediği için teslim oluyor. Düşünen çocuğun nasıl itilip kakıldığını görerek büyümüş. Çalışkan, akıllı çocuğun inek; düşündüğünü konuşanın bayık; idealleri olanın yalnız; samimi yaşayanın garip; şekle önem vermeyenin çirkin diye damgalandığını biliyor.

Her düşündüğünde başına bir iş gelmiş. Bir gün gelmiş düşünmez olmuş. Ama daha kötüsü artık düşünemediğini de fark edemez haldeymiş. Hala daha düşündüğünü düşünürmüş. Çünkü teslim olduğu düşünceler artık hiç düşünmese de onun düşüncesi olmuş.

Teslim olmuş. Bir toplumun düşüncelerine, bir öğretiye, bir inanca…körü körüne. Kolaya hazıra, yanlışa yalana, normale bilindiğe, bilinmeze denememeye, havalıya güzele, trende popülerliğe, ondan kalabalık olan her şeye teslim olmuş.

Ama en çok ama en çok, birlikte teslim olmayacağı birilerini bulamadığı için teslim olmuş.

Ah ne rahattır yaptığı saçma sapan esprinin, söylediği beyne zarar cümlenin üstüne “dermişim”i çakan çakma tikinin kafası. Ama yoktur dayanacak bir ideolojisi zannetme, 1894’de insan hakları hakkında en büyük düşünceleri üretmiş Jean Jules le Teverne’in de dediği gibi ‘Demedim, öyleyse dedim demeyin’…dermişim.

Başbakan üsturuplu bir dermişim çekerken Kılıçdaroğlu da internette dolaşan bir espriyi siyasi beyan olarak öne çıkarıyordu, onun da adı vardır elbet; misal ‘internette görülen düşünce, espri, karakterlerin gerçek hayatta da aynı şekilde varolduğu sendromu.’

Başka bir sendrom olan ‘uyaklı dile getirilmiş düşünce, uyağına hayran kalırken arada ikna da eder’ sendromundan yararlanarak asıl durumu açalım.

Bu ülkede Stockholm sendromu yaşayan birileri varsa o da bütün bu olanları masumane bir şekilde düşünce süzgecinden geçirmeye devam eden düşünen insandır.

İnsan kavramının içinde otomatik olarak yer alması gereken bu niteliğin sıfat olarak başa gelmesi de aynı şekilde akla zarardır.

Gerçekten kafaya kısa devre yaptıracak çok fazla şey oluyor, değil ülkede değil dünyada ama asıl nedeni ‘hayat’tır.

Beyni korumak için bütün dış etkilere kaparsan bu sefer de beyin kendi kendini imha et düğmesine basacaktır.

Yöntemi de bellidir ‘dışarıda düşünülmesi gereken şeyler var’ tümcesini aşırı yükleme yaptırıncaya kadar tekrarlayacaktır.

Bir elde aşırı yükleme bir elde kısa devre, beyni nereye yatırsam, en iyi getiri beni nereye götürür şeklinde düşünürken neden insan kendi beyniyle, vicdanıyla helalleşemez ki diye de sorabilir insan. Ama ‘beyin’ helalleşmez çünkü açıkken seni reddeder, ona yaptıklarını unutmaz, toplumsal baskı ona komaz; kapatırsan da zaten zıvanadan çıkar. Nasıl mı? Seyret.

[Beyin kapa] Belki de başbakanın helalleş-me isteğini İslam’a daha uygun şekilde yaşamaya başlamamız temennisi olarak okumalıyız. [Beyin aç] Demek ki böyle çıkıyormuş bazı düşünceler ortaya. [Beyin kapa] Eğer Başbakan seçimi bu kadar güçlü bir şekilde kazandıktan sonra hala daha dostça bir el uzatabiliyorsa, bundan sonra asıl sorumluluk uzatılan bu eli tutacak olanlardadır. [Beyin aç] Ya da böyle.

Neyse ki porno yararlı mıdır ya da bilim insanı mı bilim adamı mı gibi yararlı tartışmalar da yapılabiliyor bu ülkede. Birisi gerçekte varolan bir durumun incelenmesi diğeri de gerçekten umursayan kadınların toplumda yapabilecekleriyle ilgili kendilerini sorgulamaları açısından… Aaa bir saniye asıl komik bulunması, hafif görülmesi gereken sorunlar bunlardı, karıştırdım. [Beyin kapa/aç] Arada bir reset atmak lazım. Bir an boş bulunup beyni boşa aldım, beyni boşa alınca o da fazla rahat etti, düşündü gitti heyhat. Hemen bir açılım bakanına göstermek lazım, bi açılsın kendine gelsin.

[Beyin kapa] Dostum, bu konulara neden bu kadar takıyorsun ki? Bak ne güzel bir gelecek var önünde, keyfin yerinde… [Beyin aç] Hata mesajı #21: Beyniniz bir kereliğine de olsa gerçekten boşvererek eski umursama kapasitesine asla ulaşamayacak şekilde zarar gördü.

Beyin: İyi de ben yıllar önce boşvermiştim.

Beyin: Doğrudur. Herkes en az bir kere boşverir. Boşver.

Beyin: E, ama o zaman nasıl oluyor? Hani umursamamam lazımdı buna göre?

Beyin: Tam kapasite dedik canım. Kalanıyla istediğini yapabilirsin. Öyle böyle değil, kapasiteyi iyice azaltırsan başkalarına boşvermelerini bile telkin edebilirsin.

Beyin: Hmm, bu herhalde beynin kendi kendini korumak için kendi kendine geliştirdiği bir refleks olmalı. Bir kez olsun boşvererek aşırı umursama tehlikesini bertaraf ediyor.

Beyin: Vay be nasıl da kolayca çözüverdin tüm sorunu. Helal olsun!