Mesajlar Etiketlendi ‘Yılmaz Özdil’

Yılmaz Özdil neden bu kadar seviliyor, neden yeni dönem “aydınlık” Türklerinin en sahiplenilen, en çok paylaşılan, bahsedilen yazarı oldu diye düşündüm kendi kendime. Neden birçok başka yazar da onu hiç gocunmadan sonsuz övebiliyor diye… Evet, bazen gerçekten de çok fazla boş vaktim olabiliyor.

Bir kere çoğu işte olduğu gibi Yılmaz Özdil’i de üzerinde çok fazla düşünmeden seviyoruz. Bir içgüdüyle… Bizi kısa, hızlı bir şekilde eğlendiriyor; içimize gömülü bir kızgınlığımız varsa O çoktan bunu bizim için dışarı vurmuş oluyor, sevmediğimiz kişileri, fikirleri komik duruma düşürüyor. Adeta bizim refleksimizmiş gibi davranıyor. Hani var ya, alınan uyartı sonucunda beyine iletilmeksizin verdiğimiz tepki.

Yani bizi eğlendiriyor, bize birlikte kızacak birini veriyor, düşmanlarımıza saldırıyor onları küçük düşürüyor…Oha! Nasıl sevmeyelim değil mi?

Yılmaz Özdil’i tek tek okuduğumda ben de bir iki istisna haricinde yazıdan mutlu ayrıldım. Sevdim. Güldüm ya da ‘helal olsun’ ne güzel geçirmiş dedim ya da bir saniyeliğine ne akıllı adam nasıl düşünmüş dedim kendi kendime. Üst üste birkaç yazısını okuyup, yaşamış olduğum istisnaları da tekrar düşününce; sonra buna bir de insanlarda yarattığı etkiyi, onları nasıl davranmaya ittiğini ekleyince…düşünmeye başladım. Yılmaz Özdil’i neden seviyoruz:

        Biz kısa yoldan iş halledeni severiz, kalıcı olması önemli değildir. Kurnazlık, çakallık, laf çabukluğu her zaman istikrardan, prensiplerden, üzerine iyi düşünülmüş teorilerden iyidir.

        Biz öyle uzun vadede önemli etkiler yaratacak, yararlı düşüncelerle pek ilgilenmeyiz. Anı yaşatan, zaten yanlış olduğunu bağıran yanlışlığı gösteren, dalgacı, fazla kafamızı yormayan, bizi kendi tutarsızlıklarımızla yüz yüze getirmeyen, kendimize etik/ahlak soruları sormak durumunda bırakmayan, bizi haklı gösteren, bizi cevap vermek veya harekete geçmek zorunda bırakmayan düşünceleri severiz.

        Biz kısa severiz. Uzunsa… sıkılırız. Eğer kısa olamıyorsa, uzun olmak zorundaysa… düşünmeyiz.

        Biz bizi güldüreni severiz; nasıl güldürdüğünü, söylediğinin doğru olup olmadığını, başkalarına haksızlık olup olmadığını, tutarlı olup olmadığını, bazı mantık hataları var mı yok mu, bazı gerçekleri gizleyip gizlemediğini sonradan fark ederiz, eğer edersek…

        Biz nedenleri tartışmayı değil de akıllıca oluşturulmuş kurmacaları, tam yerine oturmasa da ilginç görünen benzetmeleri, birebir örtüşmese de kafiyeli bir tekerlemeyi tercih ederiz.

        Biz birkaç iyi sonuç, işin hızlı hallolması için bazı hakkaniyetli olmayan şeylerin olmasını, bazı insanların bundan kötü etkilenebileceğini, çok da etik olmayan bir iki durumun meydana gelmesi gibi gerçekleri görmezden gelebiliriz, geliriz. Bu ‘esnekliğimizle’ gurur bile duyarız.

        Biz, bizi aslında olmayan ütopik, güzel dünyaların, başarıların bir parçası sayanlara; bizi yapmadığımız, başarmadığımız şeyler için kutlayanlara hep katılırız.

Yılmaz Özdil kötü bir adam mı? Yoo, kesinlikle. Bak öyle demedim. Sadece senin, benim davranışımdan bahsediyorum. Ama diyorum, hani belki, bir dahaki sefere bir Yılmaz Özdil yazısı okuyarak hızla o düşünceyi ‘katıksız doğru’ bulmadan, söylediklerini ‘sonuna kadar desteklemeden’ ve aklının ucundan geçen düşünceler beynini gıdıklayıp seni başkalarının ‘şeytaniliğiyle’ dalga geçilmesine güldürmeden hemen önce; belki bu yazıda bahsedilenleri de düşünürsün. Hani belki diyorum, belki birkaç saniye daha düşünürsün o dayanılmaz Yılmaz Özdil sevgisine kapılmadan önce. Hah, işte eğer o birkaç saniyeyi daha yazı üzerine düşünerek geçirirsen… hani diyorum belki benimle de paylaşırsın. Çünkü, ben de merak ediyorum, ben Yılmaz Özdil’i neden seviyorum diye.

 Not: Fazla düşünmedim, içgüdüsel olarak bu yazıyı Yılmaz Özdil’e de yolluyorum. Belki o biliyordur neden sevdiğimi.